(Yazıda geçen Gavs hazretleri, şu an Adıyaman Kâhta Menzil köyünde ikamet buyuran Gavs’ı Sani Seyyid Abdulbaki hazretlerinin mübarek babalarıdır.)

Hacı İdris aslen Siirt’li olup, Gavs Seyyid Abdulhakim El Hüseyni hazretlerinin yakınında hizmetinde bulunmuş güzel bir sofiydi. 

Hazret k.s( Muhammed Diyauddin Hz.) müritleriyle beraber katıldığı Rus harbinde sağ kolunu kaybetmişti. Sadık müritlerinden biri olan Molla İbrahim ise aynı çarpışmada isabet eden bir şarapnel parçasıyla sağ bacağından derin bir yara almıştı. Her ikisi de aynı hastanede ve aynı koğuşta yatıyordu. Molla İbrahim aynı odada yaşadıkları bir hadiseyi bize şöyle anlattı: Ruslar ile yapılan savaşta ben de Hazret k.s ile beraber onun emrinde savaşıyordum. Bir şarapnel parçası Hazret ‘in sağ kolunu şehit etmişti. Benim de sağ bacağım benzer bir şarapnel parçası tarafından birkaç yerinden kırılmıştı. Aynı odada yatıyorduk.

Bir ara Hazret kendinden geçti. Bu hal sık sık oluyordu. Çünkü yarası ağırdı ve ateş yapıyordu. Bir ara yattığı yerden bana seslendi. “Molla İbrahim kalk rafta iki salkım üzüm var. Onları Al getir de yiyelim.” Ben herhalde yine daldı ve hayal görüyor diye ses çıkarmadım. Çünkü mevsim kıştı.

Bu mevsimde yaş üzüm nereden olacaktı? Kaldı ki benim yerimden kalkmam da mümkün değildi. Bacağım kırıktı. Bir müddet sonra bana tekrar seslendi: “İbrahim bak rafta iki salkım üzüm var. Onları alda gel.”

Ben ikinci defa bunu duyunca çok üzüldüm. İçimden diyordum “Eyvah hazret ölüyor iyice kötüleşti ve herhalde bilincini kaybetmeye başladı” diyor, bir yandan da kendimden geçercesine ağlıyordum.

Hazret tekrar seslendi “İbrahim sana emrediyorum kalk o raftaki üzümleri getir yiyelim.” Ben yerimden hemen fırladım. Rafın yanına kadar gidince birden aklım başıma geldi. Evet, ben yürüyordum. Hayretim ve şaşkınlığım orada iki salkım üzümü görünce daha da arttı.

Hemen tabakla beraber üzümleri aldım. Hazret’in yanına gittim. Bir salkımını kendi aldı, “birini de sen ye” dedi. Ondan sonra buyurdu ki: “Biraz önce bütün sâdatlar burada idi. Bizim için Peygamber (s.a.v)’e ricada bulunup Allah’ın (c.c) ömrümüzü bir süre uzatmasını istediler. O da (s.a.v) Allah’a dua etti. Allah (c.c) da bize yirmi küsur sene şu kadar ay, şu kadar gün ömür verdi.” Dedikten sonra. Devamla şöyle buyurdu: “Molla İbrahim ama üzülme, Allah (c.c) bize yine şehadet sevabı verecek. Çünkü ne senin bu bacağın ne de bu benim kolum tamamen iyileşmeyecek. Sonunda biz bu yaralar sebebi ile öleceğiz ki, Rabbimiz bize bu vesile ile  şehitlik versin.”

Ben hemen hazretin söylediklerini yazıp sakladım.(tarih ve gün ile ) Aradan yıllar geçti, ben o tarihi hiç unutmadım. O yazdığım günler yaklaştığında Hazret iyice rahatsızlandı. Beni üzgün gördüğü anlarda beni  teskin edecek sözler söylüyor, ölümden korkulmayacağını anlatıyordu. Ve o gün ve tarih geldiğinde Aynen söylediği zamanda o yara sebebi ile öldü.

Benim de bacağımdaki yara her seneyi devriyesinde azıyor tedavi ettiriyorum, iyileşiyor demişti. Hatta bazen şaka yollu “Keşke o üzümlerden biraz daha yeseydim. Belki üzümlerin sayısı kadar yaşayacaktık, belli mi olur?” derdi, beraber gülerdik. Fakat vefat edeceği sene o yara azdı tedavi fayda vermedi ve “kangrenden öldü” dedi doktorlar.
Allah her ikisine de rahmet etsin. Âmin.

NOT : HACI İDRİS bu kıssayı bizzat Molla İbrahim’den yaşlılığında dinlediğini beyan ile bize anlatmıştır.

Engin’den

155 Yorum

Yorum Yapın